15 Ekim 2025 Çarşamba
Karadeniz’in simgesi, sofraların vazgeçilmezi hamsi, bu yıl alarm veriyor. Uzmanlar ve balıkçılar, yıllardır süregelen aşırı avcılık, iklim değişikliği ve deniz kirliliği nedeniyle hamsi stoklarının hızla azaldığını bildiriyor. Türkiye’nin kuzey kıyılarında başlayan yeni av sezonunda balıkçı tekneleri beklenen bolluğu bulamadı.
Geçtiğimiz yıllarda 270 bin ton civarında gerçekleşen hamsi avı, bu sezon neredeyse yarı yarıya düşerek 150 bin ton seviyelerine geriledi. Uzmanlara göre bu sadece bir sayı düşüşü değil; avlanan balıkların boyları da küçülüyor. Hamsilerin üreme yaşına gelmeden yakalanması, stokların her yıl biraz daha tükenmesine yol açıyor.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyeleri, deniz suyundaki sıcaklık artışı ve plankton miktarındaki azalmaya dikkat çekiyor. Bu durum, hamsinin beslenme zincirini bozuyor ve balıkların göç yollarını değiştiriyor. Böylece hamsi, artık eskisi kadar kolay bulunamıyor.
Uzman Dr. Ahmet Şahin, “Her sezon başında umutla başlıyoruz ama hamsinin hem miktarı hem de boyutu her yıl azalıyor. Mevcut avcılık sistemi sürdürülebilir değil,” diyerek durumu özetledi. Şahin ayrıca, küçük boydaki balıkların avlanmasının yasaklanması ve belirli bölgelerde geçici av yasağı uygulanması gerektiğini belirtti.
Hamsi yalnızca bir balık türü değil, Karadeniz ekosisteminin ana besin zinciri içinde kritik bir rol oynuyor. Stokların azalması, yunuslardan büyük balıklara kadar tüm deniz canlılarını etkiliyor. Ayrıca bölge halkının önemli bir gelir kaynağı olan hamsi avcılığının azalması, ekonomik anlamda da büyük bir tehdit oluşturuyor.
Balıkçılar, bu sezonun “en zor yıllardan biri” olduğunu ifade ediyor. Denize açılan tekneler dolu ağlarla dönmek yerine, bazen günlerce neredeyse boş ağlarla limana geri dönüyor. Fiyatlar ise buna paralel olarak hızla yükseliyor.
Bilim insanları, sürdürülebilir balıkçılık politikalarının bir an önce devreye girmesi gerektiğini vurguluyor. Aksi halde önümüzdeki yıllarda hamsinin yalnızca anılarda kalabileceği uyarısında bulunuyorlar.
Türkiye, dijital dönüşüm yolunda dev bir adım atmaya hazırlanıyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 5G teknolojisine geçiş süreciyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Bakan, 5G frekans ihalesinin 16 Ekim 2025 tarihinde yapılacağını duyurdu. Bu tarih, Türkiye’nin yüksek hızda internet altyapısına geçişinde bir dönüm noktası olarak görülüyor.
Uraloğlu, 5G teknolojisinin yalnızca iletişimde değil, sağlık, eğitim, sanayi ve ulaşım gibi birçok sektörde büyük bir dönüşüm yaratacağını belirtti. Yapılan testlerde ulaşılan hızların 4.5G’ye göre yaklaşık 10 kat daha fazla olduğuna dikkat çekti. Canlı yayında gerçekleştirilen 5G hız testinde, indirme hızı 1.876 Mbps, yükleme hızı ise 175 Mbps olarak ölçüldü. Bu sonuçlar, Türkiye’nin teknoloji altyapısında yeni bir çağa adım attığını gösteriyor.
İhalenin başlangıç bedelinin 2 milyar 125 milyon dolar olacağını açıklayan Bakan Uraloğlu, bu rakamın altındaki tekliflerin kabul edilmeyeceğini vurguladı. Ayrıca, 5G’nin ilk etapta nüfus yoğunluğu yüksek şehirlerde devreye alınacağını, ardından tüm ülkeye yayılacağını ifade etti.
Bakan, 5G teknolojisinin Türkiye’de 2026 Nisan ayında aktif olarak kullanılmaya başlanacağını belirterek, “Hedefimiz yerli ve milli teknolojilerle dünya standartlarında bir 5G altyapısı kurmak” dedi. Türkiye’nin bu süreçte sadece bir kullanıcı değil, aynı zamanda teknoloji üreten bir ülke haline gelmesinin amaçlandığını da sözlerine ekledi.
5G’nin hayatımıza girmesiyle birlikte saniyeler içinde film indirme, ultra düşük gecikmeli oyun deneyimi ve akıllı şehir uygulamaları gibi yenilikler günlük yaşamın bir parçası olacak. Ayrıca bu teknolojinin, yapay zekâ ve nesnelerin interneti (IoT) alanlarında da yeni fırsatlar yaratması bekleniyor.
Türkiye’nin 5G yolculuğunda bu adım, hem teknoloji dünyasında hem de kamuoyunda büyük heyecan yarattı. Uzmanlar, yeni nesil iletişim altyapısının ülkenin dijital ekonomisine milyarlarca dolarlık katkı sağlayacağını ve rekabet gücünü artıracağını belirtiyor.
Trafik kurallarında önemli bir değişiklik yolda. Türkiye genelinde uzun süredir uygulanan %10 hız sınırı toleransı, yeni düzenlemeyle birlikte kaldırılıyor. TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen yasa tasarısına göre, artık sürücüler en ufak hız aşımında dahi cezayla karşılaşacak.
Bugüne kadar radar veya hız kontrol noktalarında sürücülere yüzde 10’luk bir pay tanınıyordu. Yani hız sınırı 90 km/s olan bir yolda 99 km/s hızla giden bir sürücü cezadan kurtulabiliyordu. Ancak 1 Ocak 2026 itibarıyla bu tolerans tamamen kaldırılacak. Bu tarihten sonra hız sınırını 1 km bile aşan sürücüler cezaya tabi olacak.
Yeni düzenlemeyle birlikte trafik cezalarının caydırıcılığının artırılması hedefleniyor. Yetkililer, aşırı hızın trafik kazalarının en önemli nedenlerinden biri olduğuna dikkat çekerek, bu adımın can kayıplarını azaltmak için atıldığını belirtiyor.
Örneğin, hız sınırının 70 km olduğu bir bölgede 77 km ile giden bir araç sürücüsü artık “küçük aşım” sayılmayacak. Eskiden bu fark tolerans kapsamında değerlendirilirken, yeni sistemde 2.000 TL’ye kadar para cezası uygulanabilecek. Ayrıca bu kural ihlali sürücü siciline de yansıyacak.
Düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye’de trafik denetimlerinin daha sıkı hale gelmesi bekleniyor. Radar kontrolleri, şehir içi ve şehir dışı yollarda daha hassas biçimde uygulanacak. Böylece hem şehir içi hız sınırlarında hem de otoyollarda “tolerans” dönemi sona erecek.
Sürücülerden gelen ilk tepkiler ise karışık. Kimi vatandaşlar yeni uygulamanın trafik güvenliği için faydalı olacağını savunurken, kimileri küçük hız farklarının da cezalandırılmasının adil olmadığını düşünüyor. Ancak uzmanlar, “Kuralların netliği trafik bilincini artırır” diyerek düzenlemeyi destekliyor.
Yeni sistemin 2026’da devreye girmesiyle birlikte, trafikte dikkat ve hız kontrolü her zamankinden daha büyük önem kazanacak. Artık direksiyon başında küçük bir ihmal bile binlerce liralık cezaya neden olabilecek.
Ünlü futbolcu Mesut Özil’in eşi Amine Gülşe, son günlerde magazin gündemini meşgul eden iddialara son noktayı koydu. Basında yer alan “Mesut Özil, eşinin oyunculuk yapmasını istemiyor” haberlerine açıklık getiren Gülşe, bu söylentilerin tamamen asılsız olduğunu söyledi.
Bir davet çıkışında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan güzel oyuncu, “Güzel bir proje gelirse neden olmasın? Şu anda önceliğim çocuklarım ama doğru zamanda ekranlara dönmeyi elbette isterim” diyerek kariyerine kapıyı kapatmadığını belirtti.
Eşiyle ilgili çıkan “yasak koyuyor” iddialarına ise açık bir şekilde yanıt verdi: “Mesut bana iş konusunda asla yasak koymaz. O her zaman beni destekler. Ailemizi korumak istiyoruz ama bu, çalışmama engel değil.” sözleriyle söylentileri yalanladı.
Amine Gülşe’nin bu açıklamaları, kısa sürede sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Hayranları, ünlü ismin kararlı duruşunu takdir ederken, “Kendine güvenen bir kadın”, “Mesut ve Amine örnek çift” gibi yorumlar yapıldı.
2019 yılında dünya evine giren Amine Gülşe ve Mesut Özil çifti, mutlu evlilikleriyle dikkat çekmeye devam ediyor. Çiftin, Ela ve Eda adında iki kız çocukları bulunuyor. Aile hayatına büyük önem veren Gülşe, bir süredir çocuklarının büyüme sürecine odaklandığını ancak uygun bir proje geldiğinde ekranlara dönmeyi düşündüğünü söyledi.
Başarılı oyuncu, bir dönem “Asla Vazgeçmem” ve “Bir Türk Masalı” gibi dizilerdeki performansıyla büyük beğeni toplamıştı. Şimdi ise hem annelik hem de kariyer arasında dengeli bir yaşam sürdürmek istediğini belirtiyor.
Gülşe’nin açıklamaları, “yasak” iddialarına kesin bir yanıt niteliği taşıdı. Güzel oyuncu, kariyerine ve ailesine dair güçlü duruşuyla bir kez daha hayranlarının takdirini kazandı.
Hatay’ın Defne ilçesinde yaşayan Semra Özbay, 23 yaşındaki oğlu Barış Özbay için yardım çağrısında bulundu. Genç adam, yaklaşık üç yıldır evden dışarı çıkmıyor ve tüm zamanını telefon ile bilgisayar başında geçiriyor. Depremde yakınlarını ve evini kaybeden Barış, yaşadığı travmanın ardından kendisini tamamen sanal dünyaya kapattı.
Anne Özbay, oğlunun bu duruma gelmesinden büyük üzüntü duyduğunu belirterek, “Oğlumun gözümün önünde kaybolduğunu izliyorum, artık dayanamıyorum” sözleriyle çaresizliğini dile getirdi. Barış, yalnızca yemek yemek ve tuvalete gitmek gibi zorunlu ihtiyaçları için odasından çıkıyor. Duş almıyor, tırnaklarını kesmiyor ve kişisel bakımını yapmıyor. Hayattan tamamen kopmuş bir halde yaşayan genç, “Hiçbir şey yapmak istemiyorum, evden çıkmak istemiyorum” diyerek içine kapanıklığını açıkça ifade etti.
Semra Özbay, oğlunun tedavi edilmesi için defalarca çaba gösterdiğini ancak Barış’ın yardım almayı reddettiğini söylüyor. “Bir anne olarak elimden hiçbir şey gelmiyor. Oğlumun yeniden yaşama dönmesi için yetkililerden destek bekliyorum” diyen anne, gözyaşları içinde sesini duyurmaya çalışıyor.
Uzmanlar, teknolojik cihazlara bağımlılığın özellikle gençlerde psikolojik ve sosyal izolasyona yol açabileceğini vurguluyor. Telefon ve internetin kontrolsüz kullanımının, kişileri zamanla gerçek hayattan kopararak ciddi ruhsal sorunlara neden olabileceği belirtiliyor.
Hatay’daki bu dramatik olay, teknoloji bağımlılığının aileler üzerindeki yıkıcı etkisini bir kez daha gözler önüne serdi. Toplumun her kesimi, bu çağın en büyük sorunlarından biri haline gelen dijital bağımlılıkla mücadelede farkındalık yaratılması gerektiğini düşünüyor.
Semra Özbay ise hâlâ umudunu koruyor. “Oğlumun yeniden eski haline dönmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım” diyen anne, hem yetkililere hem de duyarlı vatandaşlara seslenerek bir yardım eli bekliyor.