12 Aralık 2025 Cuma
Türkiye, küresel ekonomi ve teknoloji alanında kritik öneme sahip nadir elementler konusunda yeni ve stratejik bir adım atmaya hazırlanıyor. Enerji, savunma sanayi, yüksek teknoloji ve yenilenebilir enerji gibi alanların vazgeçilmez hammaddeleri arasında yer alan bu elementler için Afrika kıtası Türkiye’nin yeni odağı haline geldi. Ankara’nın bu hamlesi, yalnızca ekonomik değil aynı zamanda diplomatik ve jeopolitik açıdan da dikkat çekici bir süreci beraberinde getiriyor.
Son yıllarda nadir elementlere olan küresel talep hızla artarken, bu kaynaklara erişim ülkeler arasında ciddi bir rekabet alanına dönüştü. Türkiye de bu tabloyu göz önünde bulundurarak Afrika’daki zengin yer altı kaynaklarını değerlendirmeyi hedefliyor. Özellikle lityum, nikel, kobalt, platin ve benzeri stratejik madenler, hem teknolojik üretimde hem de enerji dönüşümünde kilit rol oynuyor. Bu nedenle Türkiye’nin Afrika açılımı, uzun vadeli bir kaynak güvenliği stratejisi olarak değerlendiriliyor.
Afrika kıtası, dünya genelindeki nadir element rezervlerinin önemli bir bölümünü barındırıyor. Türkiye’nin bu bölgede attığı adımlar, yalnızca maden teminiyle sınırlı kalmayıp, liman yatırımları, lojistik ağlar ve ticaret koridorlarıyla desteklenmesi planlanan kapsamlı bir ekonomik iş birliğini kapsıyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerini klasik ticaretin ötesine taşıyarak daha derin ve sürdürülebilir bir ortaklık modeline dönüştürmeyi amaçlıyor.
Diplomatik boyutta da dikkat çeken bu açılım, Türkiye’nin Afrika’daki etkinliğini artırma hedefiyle örtüşüyor. Kıtada artan diplomatik temsilcilikler ve gelişen siyasi ilişkiler, ekonomik projelerin önünü açan önemli bir zemin oluşturuyor. Türkiye, Afrika ülkeleriyle karşılıklı kazanç esasına dayalı iş birlikleri kurarak hem bölgesel kalkınmaya katkı sağlamayı hem de kendi sanayi ve teknoloji hedeflerini güvence altına almayı planlıyor.
Uzmanlara göre bu strateji, Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayabilir. Nadir elementlerin sınırlı sayıda ülkenin kontrolünde olması, bu alandaki her yeni hamleyi küresel ölçekte önemli hale getiriyor. Türkiye’nin Afrika’daki kaynaklara yönelmesi, enerji ve teknoloji bağımsızlığı açısından da kritik bir adım olarak görülüyor.
Önümüzdeki dönemde Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında imzalanması beklenen yeni anlaşmaların, madencilikten sanayiye, ulaştırmadan enerjiye kadar birçok alanda etkisini göstermesi bekleniyor. Bu süreç, Türkiye’nin yalnızca bir alıcı değil, aynı zamanda yatırımcı ve ortak olarak sahada yer almasını öngören yeni bir vizyonu da beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin nadir elementler için Afrika’ya açılması, küresel rekabetin giderek sertleştiği bir dönemde atılan stratejik bir adım olarak öne çıkarken, bu hamlenin uzun vadede hem ekonomik büyümeye hem de uluslararası konuma önemli katkılar sağlaması bekleniyor.

Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, Türk futbolunun gündemine damga vuran açıklamalarıyla Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’na sert sözlerle yüklendi. Özbek’in kamuoyuna yansıyan ifadeleri, futbol dünyasında uzun süredir tartışılan tarafsızlık, yönetim anlayışı ve federasyon-kulüp ilişkileri konularını yeniden alevlendirdi. Deneyimli başkanın kullandığı “Ne dedin de kuzu gibi dinledim?” ifadesi, spor camiasında geniş yankı uyandırdı.
Dursun Özbek, federasyon başkanının son dönemde yaptığı açıklamalara tepki göstererek, bu sözlerin hem Galatasaray camiasını hem de Türk futbolunun genel dengesini zedelediğini savundu. Özellikle “kuzu gibi dinlediler” şeklinde yansıtılan ifadelerin kabul edilemez olduğunu belirten Özbek, bu söylemin kulüplerin duruşunu ve itibarını hedef aldığını dile getirdi. Galatasaray’ın hiçbir zaman pasif ya da edilgen bir tutum sergilemediğini vurgulayan Özbek, yaşanan süreci detaylarıyla anlattı.
Özbek’in açıklamalarında en dikkat çeken nokta, federasyon ile kulüpler arasındaki iletişimin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair yaptığı vurgu oldu. Galatasaray Başkanı, federasyonun tüm kulüplere eşit mesafede durmasının zorunlu olduğunu ifade ederken, kullanılan dilin ve üslubun Türk futbolunun geleceği açısından son derece önemli olduğunun altını çizdi. Özbek’e göre, futbolun yönetiminde şeffaflık ve adalet duygusu zedelenirse, bu durum sahaya ve tribünlere de olumsuz yansır.
Sarı-kırmızılı camiada bu açıklamalar güçlü bir destekle karşılandı. Galatasaray taraftarları ve kulüp çevreleri, Özbek’in çıkışını kulübün haklarını savunan net bir duruş olarak değerlendirdi. Spor kamuoyunda ise bu sözlerin yalnızca iki isim arasındaki bir polemik olmadığı, Türk futbolunda süregelen yapısal sorunların dışavurumu olduğu yorumları yapıldı. Özellikle federasyonun söylemlerinin kulüpler üzerindeki etkisi, yeniden tartışma konusu haline geldi.
Dursun Özbek’in bu sert çıkışı, önümüzdeki günlerde federasyon-kulüp ilişkilerinin nasıl şekilleneceği konusunda da merak uyandırdı. Futbol dünyasında gözler şimdi İbrahim Hacıosmanoğlu cephesinden gelecek olası açıklamalara çevrilmiş durumda. Taraflar arasındaki bu söz düellosunun, Türk futbolunda yeni bir gerilim hattı oluşturabileceği konuşulurken, sürecin nasıl ilerleyeceği yakından takip ediliyor.
Bu gelişme, Türk futbolunda yönetim anlayışı ve iletişim dili üzerine yapılan tartışmaları yeniden gündemin üst sıralarına taşırken, spor kamuoyu yaşanacak yeni açıklamaların dengeleri nasıl etkileyeceğini merak ediyor.

Sinema dünyasının kült yapımlarından Star Wars, bu kez beyaz perdedeki başarısıyla değil, koleksiyon tarihine geçen bir satışla gündeme geldi. Darth Vader siluetiyle hafızalara kazınan ve usta illüstratör Tom Jung’un imzasını taşıyan ünlü Star Wars afişi, açık artırmada rekor bir fiyata satılarak sinema tarihinin en pahalı film afişi unvanını aldı. Bu satış, yalnızca Star Wars evreninin gücünü değil, sinema afişlerinin artık birer sanat eseri olarak görüldüğünü de bir kez daha ortaya koydu.
1977 yılında filmin tanıtımı için hazırlanan bu ikonik afiş, yayımlandığı ilk günden itibaren büyük ilgi görmüş ve Star Wars’un karanlık ile aydınlık arasındaki destansı mücadelesini tek bir görselde anlatmayı başarmıştı. Darth Vader’ın devasa ve tehditkâr siluetiyle öne çıkan tasarım, sinema tarihinde en çok tanınan afişlerden biri olarak kabul ediliyor. Tom Jung’un karakterlerin ruhunu yansıtan çizgileri, bu afişi sıradan bir tanıtım materyalinden çıkararak zamansız bir sanat eserine dönüştürdü.
Açık artırmada satışa sunulan afişin orijinal baskı olması ve yıllar boyunca titizlikle korunmuş durumda bulunması, koleksiyonerlerin ilgisini daha da artırdı. Sinema ve sanat dünyasından birçok koleksiyoncu, bu eşsiz parçaya sahip olabilmek için kıyasıya yarıştı. Kısa sürede yükselen teklifler, afişin değerinin ne denli büyük olduğunu gözler önüne sererken, sonuçta ortaya çıkan rakam sinema tarihine geçti.
Uzmanlara göre bu rekor satış, koleksiyon dünyasında yeni bir dönemin habercisi olarak görülüyor. Özellikle Star Wars gibi küresel etkiye sahip yapımların orijinal afişleri, artık sadece nostaljik birer obje değil, ciddi bir yatırım aracı olarak değerlendiriliyor. Darth Vader figürünün popüler kültürdeki güçlü yeri ve Tom Jung’un sanatsal mirası, bu afişi benzersiz kılan en önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Star Wars evreni, aradan geçen on yıllara rağmen hayran kitlesini genişletmeye devam ederken, bu satış serinin kültürel etkisinin hâlâ ne kadar güçlü olduğunu kanıtladı. Darth Vader siluetli afiş, sinema tarihine yalnızca rekor bir satışla değil, aynı zamanda sanat ve popüler kültürün kesiştiği nadir örneklerden biri olarak adını yazdırdı.
Bu tarihi satışın ardından, önümüzdeki dönemde diğer klasik filmlere ait orijinal afişlerin de benzer rekorlarla gündeme gelmesi bekleniyor. Star Wars’un efsanevi afişi ise artık yalnızca bir sinema hatırası değil, kültürel mirasın en değerli parçalarından biri olarak anılıyor.

Dünyanın en saygın yayınlarından biri olan Time, bu yılki “Yılın Kişisi” seçimiyle teknoloji çağının geldiği noktayı güçlü bir şekilde tescilledi. Dergi, 2025 yılı için tek bir ismi değil, küresel ölçekte hayatı dönüştüren yapay zekayı ve bu dönüşümün arkasındaki öncü isimleri yılın en etkili gücü olarak ilan etti. Bu karar, yalnızca bir ödül seçimi değil, aynı zamanda çağımızın yönünü belirleyen büyük bir kırılma anı olarak değerlendiriliyor.
Time’ın değerlendirmesinde, yapay zekanın artık sadece teknoloji dünyasının bir parçası olmaktan çıktığına, ekonomiden savunmaya, sağlıktan eğitime kadar hayatın her alanında belirleyici bir aktör haline geldiğine dikkat çekildi. Yapay zekanın gelişimini yönlendiren liderlerin, küresel ölçekte karar alma süreçlerini, iş modellerini ve hatta toplumların günlük alışkanlıklarını kökten değiştirdiği vurgulandı. Bu nedenle yılın kişisi olarak bireysel bir isim yerine, bu dönüşümü mümkün kılan yapının kendisi öne çıkarıldı.
Seçimde özellikle yapay zeka ekosisteminin önde gelen figürleri dikkat çekti. Yüksek performanslı çip teknolojileriyle yapay zekanın donanım tarafını şekillendiren Jensen Huang, sosyal medya ve dijital platformlarda yapay zekayı merkeze alan dönüşümlerle öne çıkan Mark Zuckerberg ve yapay zekanın geleceğine dair iddialı vizyonuyla sık sık gündeme gelen Elon Musk, bu sürecin en güçlü sembolleri arasında yer aldı. Bu isimlerin yanı sıra yapay zekanın etik, akademik ve bilimsel boyutuna yön veren birçok lider de Time’ın değerlendirmesinde ön plana çıktı.
Time editörleri, yapay zekanın artık geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaştığını vurgularken, bu teknolojinin insanlık için hem büyük fırsatlar hem de ciddi sorumluluklar barındırdığına dikkat çekti. Yapay zekanın üretkenliği artırdığı, sağlıkta teşhis süreçlerini hızlandırdığı ve iş dünyasında verimliliği yeniden tanımladığı ifade edilirken, aynı zamanda etik, güvenlik ve insan emeği üzerindeki etkilerinin de küresel ölçekte tartışılması gereken başlıklar olduğu belirtildi.
Derginin bu seçimi, teknoloji dünyasında olduğu kadar siyaset ve ekonomi çevrelerinde de geniş yankı uyandırdı. Birçok yorumcu, Time’ın kararını “yapay zeka çağının resmen ilanı” olarak değerlendirirken, bazıları ise bu seçimin insanlığın teknolojiyle kurduğu ilişkinin ne kadar derinleştiğini gösterdiğini dile getirdi. Yapay zekanın artık perde arkasında değil, doğrudan gündemin merkezinde yer aldığına dair güçlü bir mesaj verildi.
Time’ın “Yılın Kişisi” tercihi, geçmiş yıllarda olduğu gibi tartışmaları da beraberinde getirdi. Ancak bu kez tartışmalar bir isim etrafında değil, insanlığın geleceğini şekillendiren bir teknoloji ekseninde yoğunlaştı. Yapay zekanın bu şekilde onurlandırılması, önümüzdeki yıllarda teknolojinin toplumsal etkilerinin daha da görünür olacağının işareti olarak yorumlanıyor.

CHP Konya Milletvekili Barış Bektaş, Türkiye’nin tarım ve su kaynakları konusunda ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu belirterek, ülkenin gıda güvenliğini tehdit eden bu sorunların acil çözülmesi gerektiğine dikkat çekti. Bektaş, Konya Ovası Projesi’ne ve su kaynaklarının verimli kullanılmasına yönelik yapılan çalışmaların yetersiz olduğunu vurguladı.
Bektaş, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, su krizi ve tarım sorunlarının çözülmemesi durumunda Türkiye’nin gıda güvenliği açısından büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacağını ifade etti. Konya Ovası gibi verimli topraklara sahip olan bir bölgenin, kuraklık ve su kıtlığı nedeniyle ciddi bir içme suyu ve tarımsal üretim sorunu yaşadığını belirten Bektaş, “Eğer bu sorunlar çözülmezse, Türkiye sadece su değil, açlık sorunu ile de karşılaşacak” dedi.
Bektaş’ın yaptığı açıklamalar, sadece Konya’daki su sorununa değil, tüm ülkenin tarımsal üretimi ve su kaynaklarının sürdürülebilirliğine dair endişeleri gündeme getirdi. Kuraklık ve iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele etmenin önemine değinen Bektaş, hükümetin daha fazla proje ve çözüm önerisi üretmesi gerektiğini savundu.
Konya’nın geleceği açısından kritik bir öneme sahip olan Konya Ovası Projesi’nin de ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini belirten Bektaş, tarımda yaşanan sorunların yalnızca bölgesel değil, ulusal bir gıda krizine yol açabileceği uyarısını yaptı. Tarımsal üretimin, suyun verimli kullanımı ve su kaynaklarının korunması ile doğrudan ilişkilendirildiğini söyleyen Bektaş, bu sorunların hızla çözülmemesi durumunda, açlık riski ile karşı karşıya kalınabileceği konusunda uyardı.
Bektaş, hükümeti acil adımlar atmaya ve yeni projeler geliştirmeye çağırarak, Konya Ovası ve diğer sulama alanlarında suyun verimli kullanılması için daha somut adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca, bölgedeki tarım üreticilerine yönelik desteklerin artırılmasını talep etti.
Bektaş’ın yaptığı bu uyarılar, tarım sektöründe çalışanlar, çiftçiler ve gıda güvenliği uzmanları tarafından dikkate alınması gereken önemli bir mesaj olarak değerlendirildi. Konya ve Türkiye’nin geleceği için hayati önem taşıyan bu sorunların çözülmemesi, hem tarımsal üretim hem de ulusal ekonomi açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
